
Müslüman Ol - Doğru Bilinçlenmeye Giden Adımlar
Hamd, Allah'a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimiz ve kötü amellerimizin şerrinden Allah'a sığınırız. Allah’ın hidayet ettiğini saptıracak saptırdığına da hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın kulu ve Rasûlüdür, öyle ki O risaleti ulaştırmış emaneti eda etmiş, ümmete nasihat etmiş ve Allah yolunda hakkıyla cihad etmiştir. Allah, ümmetine karşılık her bir Nebi’ye verdiği hayırlı mükâfatı ona da versin.
Bundan sonra;
İslam ümmeti kendisine uğrayan musibetler, kötülükler, sıkıntılar ve zifiri geceden bir parça gibi olan fitneler içerisindeyken (bu fitneler sabırlı kişiyi dahi dehşete düşürmüşken) işte bu hallerde mü’min, müslüman, mücahid olan kişinin muamelesi, davranış biçimi ve hayatının tümü hakkında bilinçlendirilmeye ihtiyacı olmaktadır. Özellikle de bu cihad hayatı hususunda olması gerekmektedir. Günümüzde birçok fitne ortaya çıktı. Onlardan biri de ümmette meydana gelen tefrikadır. Yani mezheplerin, cemaatlerin ve İslam ümmetini grup grup yapan diğer parçalanma çeşitleridir.
Aynı şekilde cemaatlere, mezheplere, gruplara karşı çirkin bir taassup ortaya çıktı. Bu taassup ile mü’min’ler, cemaatleri ve düzgün bir İslamî anlayışın arasında oluşan girdaba düştüler. Bunun başka bir nedeni de bu kişilerde edebin az olması ve özelliklede sahih bir İslamî şuurla ve düzgün anlayışla bu insanları bilinçlendirecek hocaların bulunmamasıdır.
Tabi ki (bilinçlenme ve şuur) anlamında olan الوعي kelimesi “Mu'cemul Vasid” kitabında da geldiği üzere korumak, takdir etmek, anlamak, düzgün anlayış manalarına gelmektedir الوعيّ (sonu şeddeli) zeki olan fakih anlamına gelir. Tehzibu'l Lügat kitabında Leysi şöyle demiştir: الوعي kalbi bir şeyden korumak manasındadır. İbn-i Menzur “Lisanu'l Arap” kitabında şöyle demiştir: الوعي kalbi bir şeyden korumak anlamındadır.
الحديث يعيه وعيا واوعاه denildiği zaman, hadisi anladı ve korudu manasına gelir. Bir hadiste Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
نَضَّرَ اللهُ امْرَأً سَمِع مقالتي فوعاها، فَرُبَّ مُبَلَّغٍ أوْعَى مِن سَامِعٍ
“Benim sözlerimden herhangi bir şeyi işiten (ve işittiği gibi de) ezberleyen kişinin yüzünü Allah nurlandırsın.” Nice tebliğ edilen kişi benden işiterek tebliğ edenden daha anlayışlı ve kavrayışlı olabilir.
Buraya kadar الوعي kelimesinin manalarını topladık (sonuç olarak) bu zamanda yaşayan mü’min’lerin özelliklede mücahidlerin ameli yaşantıları hususunda bilinçlendirilmeye ihtiyaçları vardır.
Bu zaman söylediğimiz gibi öyle bir zamanki; fitneler, musibetler, zorluklar, sıkıntılar çoğalmış insanlar grup grup bölünmüşlerdir.
Bu terbevî dersler kapsamında ulaşmak istediğimiz faydalardan bazıları şunlardır:
1: Bu ameli hayatlarıyla beraber teamüle güç yetirebilmeleri için müslüman gençlerdeki bilinç seviyesini yükseltmek. Aynı şekilde müslümanlara ve kâfirlere karşı nasıl davranmaları gerektiğini bilmeleri için sahih bilinçlenme ve İslamî bir anlayışın anahtarını da veririz.
Sahih-i Buhari’de Muaviye (radıyallahu anh)’dan gelen hadiste Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kimse için iyiliği isterse onu dinde fakih kılar.” İnsana gereken sadece nasları bilmesi değildir. Bilakis o nasların manalarını derinlemesine anlaması ve bu nasları kendi ameli hayatında uygulamayabilmesi gerekir, işte böylece fıkhı sahih olur.
2: Aynı şekilde bu terbevî dersler sürecinde müslümanın özelliklede mücahidin asrımızdaki nazil meselelere fıkıh ve basiret ile yaklaşabilmesini, fitnelerle, bölünmelerle, hiziplerle, nasıl muamele edeceğini öğrenmesini ve cemaatine, hizbine taassup etmeyip Kur’an, Sünnet ve İslamî sahih anlayışa taassup etmesini istiyoruz.
Allah (azze ve celle) şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler (İşlerinizi ve görüşlerinizi) Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçirmeyin; Allah'tan sakının, şüphesiz, Allah işiten ve bilendir.” (Hucurat sûresi, 1. ayet meali)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Sizin için iki şey bıraktım onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapmazsınız (o iki şey) Allah’ın kitabı ve benim sünnetimdir.”
Tabi ki de bu derslerimiz -Allah’ın izniyle- Kur’an, Sünnet ve selefi salihin’in (Allah onlara rahmet etsin) fehimi üzere olacak. Dolayısıyla âlimlerden gelen sözler müslümanı sınıflandırmaya gitmemiz ancak gelen sözler salih fehme uygun ise mümkün olmaktadır.
İnsanların çoğunun bu yüce dinden yüz çevirdikleri şu zamanda, kişinin müslüman ve fazilet sahibi oluşunu Allah’tan ona bir lütuf olduğunu görüyoruz. Lakin maalesef müslümanın ismiyle, sözüyle, filiyle mensup olduğu İslam la övünmesi yerine, müntesip olduğu bir hiziple, cemaatle, yönetimle, kabileyle, ırkla veya sahip olduğu toprak parçasıyla övünüyor olduğunu görürsün.
Bunu meydana getiren bazı sebepler var. Bunlardan bazıları şunlardır:
Kişinin, kendi cemaat bireylerine merhametli olup ama cemaatinden olmayan müslümanlara karşı merhametsiz olması. Yada müslümanların hezimetiyle de olsa kendi cemaati için zaferi temennisi etmesidir.
Kıble ehlinden günahkâr bid’atçı ve İslam milletinden çıkarmayan sapmalar içerisinde olan müslümanlara karşı kibirlenmesi ve onlara davet etme yerine bilakis hidayetlerini dahi temenni etmemesi. Cemaatinin çıkarlarını gözetme, şeref ve diğer niteliklerini yüceltmede hırslı olup ama İslam’a ve müslümanlara hizmette istekli olmaması.
Müslümanın isim, söz, fiil ile mensup olduğu İslam’ın hakiki şerefiyle fazla övünmesinin maalesef sebepleri çoktur. Hatta mücahid, ilim talebesi ve ulema seviyesinde olanların dahi hali böyledir.
Birçok hocanın veya ilim talebesinin medreselerden bir medreseye müntesip olduğu için iftihar ettiğini ve diğer ilmi olan İslamî medreseleri kötüleyip aşağıladığını görmekteyiz. Elbette ki, bazı medreseler Allah’ın kitabını, Rasûlullah’ın sünnetini telakkide ve hakka yakın olmada daha güçlü olabilirler ancak mutlak bir şekilde masum (hatasız) değillerdir. Dolayısıyla herkesin sözünden alınan ve reddedilenler vardır.
Maalesef, medreselerden birine müntesip olmak ve o medresesine çirkin bir taassup içerisinde olmakla beraber, diğer medreselerin önde gelenlerine düşmanlık etmekle de sınırlı değildir. Bu (taassup ve düşmanlık) bu medreselere müntesip olan müslümanların geneline karşı davranışlarımızı da etkisi altına almıştır.
Mesela, Hanefi mezhebine müntesip olan bir müslümanın Şâfi mezhebine, Hanbeli mezhebine veya Maliki mezhebine müntesip olan başka bir müslümana düşmanlık ettiğini görüyoruz. Maalesef ki, bu durum kişinin kendi cemaatinden veya medresesinden olmayan bütün müslümanlara karşı düşmanlık etmesine dönüştü. Allah’tan yardım dileriz.
Dolaysıyla müslüman kardeşim, bu yüce dine müntesip olduğun için övünmen, muhalifte olsa bu dine mensup olanlara karşı merhametli davranman, dini sahih bir şekilde anlamaları için herkese çok büyük bir hırsla davet etmen senin üzerine bir vazifedir. Bütün medreselerden hak olanı al. Fazilet ve şeref ehlini tanı, onlara taassup ve taraflılık yapmadan saygı göster. Şunu unutma ki, sen müslümansın senin övüncün İslam’a müntesip olmaktır.
Allah (azze ve celle) şöyle buyurmuştur:
وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّينِ مِنْ حَرَجٍ مِلَّةَ اَبيكُمْ اِبْرٰهيمَ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِمينَ مِنْ قَبْلُ وَفي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ فَاَقيمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِ هُوَ مَوْلٰيكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّصيرُ
“Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi o seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur'an'da, peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size müslüman adını veren O'dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!” (Hac sûresi, 78. ayet meali)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
المسلمُ أخو المسلمِ لا يَظْلِمْه، ولا يَخْذُلْه، ولا يَحْقِرْه، بحَسْبِ امرِئٍ مِن الشرِّ أن يَحْقِرَ أخاه المسلمَ.
“Müslüman, müslümanın kardeşidir. O’na zulmetmez, O’nu yüzüstü bırakmaz, O’nu aşağılamaz (Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) mübarek göğsünü işaret ederek üç defa dedi ki) takva buradadır. Müslüman kardeşini hakir görmesi kişiye kötülük olarak yeter.” (Müslim)
Şairin dediği gibi,
أبي الإسلام لا أب لي سواه إذا افتخرو بقيس أو تميم.
İnsanlar Kays veya Temim soylarıyla övünürken, benim ecdadım İslam sahipleridir ondan başka atam yoktur.
Başka bir şairinde dediği gibi:
كما رفع الإسلام سلمان فارس فقد وضع الشرك النسيب أبا لهب.
İslam, Selman Farisi’yi yücelttiği gibi şirkte (Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in) akrabası Ebu Leheb’i alçaltmıştır.
Yüce olan Allah'tan, yüce arşın sahibinden bizleri dinimizde sahih bilinç ve düzgün bir anlayışa muvaffak etmesini, sözleri dinleyip en güzel olanına tabi olanlardan eylemesini, dininde ve dünyasında fayda elde etmiş kimselerden kılmasını istiyorum. Muhakkak ki o buna kâdirdir ve icabet etmeye de en layık olandır.
Davamızın sonu, alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
Tercüme: ilimvecihad